0 com

Belki Emmy alamadı ama...


En şık davetli olduğu tescillendi Laurie'nin...
0 com

Inception Kurgusu


Yakın bir zamanda, Inception'ın kallavi kurgusunu grafiksel olarak en yalın yoldan anlatana ödül veriyoruz demişler. Rick Slusher isimli ABD'li grafiker de o ödülü kapıvermiş. Nasıl denir bilmiyorum. Adam "yapmış"
0 com

Post Rock Nedir?

Bazı müzik türlerinin isimleri varsa da çerçeveleri yoktur. Jazz mesela. İkisi de "jazz" olarak tanımlanan iki müzik arasında müzisyenin ırk kökeninden doğduğu şehre; çaldığı enstrümanların çeşitliliğinden müziği kimlerle çaldığına kadar her şey dinlediğiniz şeyin bambaşka bir müzik olmasına sebep olabilir. Ama jazz olmasını, hayır, engelleyemez. Bazı müzikler çerçevesiz olmalarıyla tanınırlar. Ve çerçevelerini söküp atmış olmaları asıl özellikleridir.



Rock denen koskoca akımın bir jazz müziği varsa o da post rock. Tarihte post rock ismiyle tanımlanan ilk müzik ürünü Bark Psychosis'in Hex adlı debut albümü. Albümde piyanodan hammonda, programlama numaralarından bir yaylı dörtlüsünün kullanımına kadar geniş yelpazeli bir enstrüman seçimi olmuş. Ortak kabul ise bunun ilk post rock albümü olduğu. Bugünse post rock'ı takip eden birine "Post rock?" dediğinizde aklına bir keman yayıyla çalınan gitar da on beş kişilik bir rock orkestrası da veya üç akorlu bir metal grubu gelse de anormal olmaz. Hepsi de post rocktır çünkü. O halde, post rock nedir? Kırkına dayanmış aile babalarının, sadece eğlence isteyen İngiliz veletlerinin, Amerikalı sıkı metal gitaristlerinin hepsinin birden en sağlam örneklerinden birkaçını icra ettikleri bu müzik türü aslında nedir?

Punk isyandır. Pop çoğunluktur. Metal sertliktir. Jazz karmaşadır. Progresif ilerleyiştir. Peki ya tanımlandığı 1994'ten beri kılıktan kılığa girmiş ve giderek mainstream müziğin içine girmeye de başlayan post rock nedir? Punk gibi isyan etmez, pop gibi çok sevilmez, metal kadar sert değildir, jazz kadar karmaşık olamaz, progresif gibi belirli zamanlarda gerçekleşen toplu değişimlerden söz edemeyiz. O halde ne olabilir post rock? Tanımlanamayan gitarlı müziklerin tanınma arması mı?
Bence, hayır. Post rock uzaklardan gelen bir çağrıdır. Sigur Ros, Godspeed You! Black Emperor veya Russian Circles da dinleseniz hepsinin ortak amacını hissedersiniz: Yaptıkları müziğin sınırlarını yeterli bulmayan bu adamların hepsi farklı yollarla farklı yerlere varmışlardır ve hepsinin de amacı sizi bir yolculuğa çıkarmaktır. Hepsinin müziği başlarda çok uzaklardan gelen bir ses gibidir. Post rock dinleyeni olduğu yerden farklı bir yere taşımak, bilinçaltındaki huzuru, hırsı ya da neşeyi çıkarmaktır. Bilinçaltınızın sesleridir post rock. Sizi dans ettirebilir, ninni gibi uykunuza eşlik edebilir, size kafa sallatabilir. Kafanızın içindeki uzaklarda ne varsa onu sizin için bulur.

Post rock uzaklardan gelen bir çağrıdır. Post rock dinlemekse bir yolculuk. Çerçevesinin olmaması ise tamamen zihnimizin ve onun keşfinin sonsuzluğunun suçu...
0 com

Merhaba Asker!

Britanya'nın kadife sesli, naif ruhlu şarkıcısı James Blunt, muhtemelen şu anda yeni albümü için yoğun bir çalışma içerisinde. Fotoğrafa baktığımızda ise onu bir zamanlar, muhtemelen bir tankın üzerinde poz vermiş vaziyette görüyoruz. Asker traşı da yakışıyormuş aslında.

Baba mesleğini sürdürmek, her evladın boynunun borcu gibi. James de böyle düşünmüş ki, tıpkı babası gibi bir asker olup çıkmış vakti zamanında. Sonuç olarak, içinden gelen müzik yapma aşkı, ya da aşktan yana çektiklerini dışa vurma isteği, onu topu ve tüfeğiyle değil, akustik gitarı ve piyanosuyla tanımamıza neden olmuş. Bugüne kadar İngiltere'nin ultra-sarkastik medya sektörününün dişlileri arasında, istenmeyen tüy gibi ezilen James Blunt, ne olursa olsun şarkıcılıkta kararlı olarak ilerliyor (iyi de yapıyor bence)

Müzik konusunda standartları doğuştan yüksek olan Britanya halkı tarafından genellikle pek sevilmeyen, ancak diğer ülkelerinde bol miktarda hayranı bulunan James Blunt'ın şarkılarını dillerinden düşürmeyenler olduğu kadar, askerliğe dönmesini isteyenlerin sayısı da oldukça fazla (!)

James Blunt, en son 2007 yılında All the Lost Souls albümünü yayınlamıştı.

0 com

Sanat: Uyum, Estetik




Gezegenimizde bolca müzik üretiliyor, icra ediliyor bugünlerde. Elektronik panellerden çıkan devre seslerinden didgeridoo denen o abuk subuk yerli çalgılarına kadar her şey birbirine karıştırılıyor, iyi müzik için. İyi müziğin karmakarışık bir çorba olabileceği görüntüsü gittikçe kabul görüyor.

Deneyselliğin ve sürekli yenilik tavrının tavan yaptığı bir çağda müziği basit bir şey olabileceğini unutarak dinleyenlerimiz ise çok, çok fazla. Oysa Gilmour'un duygusal yoğunluğuna erişebilmiş kaç adamla muhatabız ki büyük iletişim çağının ortasında? Erkan Oğur'un sadelik dolu ustalığına erişmeye yaklaşmış bir müzisyen daha var mıdır? Chopin'in piyano tuşlarıyla ortaya koyduğu melodilerle ulaştığı o müziğe bu kadar karmaşayla hangi müzisyen erişebiliyor? Müziğin estetik tavrının ölmeye başladığı ve mesela "gürültüden müzik oluşturma" tavrının bir armoni olarak kabul edilebildiği günlerde müziğin "uyum" denen şeyde saklı olduğunu unutmaya başlıyoruz. 


Müziğin kulağımıza ruhumuzun karnını doyuran bir besin olduğunu unutup onunla zihnimizi, kulaklarımızı sınamaya çalışıyoruz. Hissetmek için değil sadece duymak için dinliyoruz. Ve sanki, müziğin de içini boşaltmaya başlıyoruz. Yirmi birinci yüzyıl insanı ruhundaki karmaşayı katıksızca müziğin içine doldurarak müziğin de içini boşaltıyor. Unutuyor; müzik bir kaos değil, bir uyum işi. Kolaya kaçmayı bırakmamız gerekiyor.
0 com

evet,

internette boşboş dolanırken, abuk subuk bir şey ararken, arkadaş tavsiyesiyle veyahut gözüne takılan öylesine bir linke tıklamak yoluyla bu kapıdan girmiş sevgili okuyucu,

bu mecrada iki adamın zihninde dolaşan tilkilerin dışavurumlarına şahit olacaksın. umarım kafamızın içindeki karışıklıklarının düzenlenmesiyle oluşacak yazılar -bizim aksimize- senin zihnini açar. umarım; sana duymadığın bir iki müzisyen duyurabilir, bilmediğin ilginç şeyleri gösterebilir, hayatımızdan hayatına az veya çok olumlu bir şeyler ekleyebiliriz.

iyi ki geldin, hoşgeldin.
0 com

For All Time...

"Yazıya başlamadan söyleyeyim, Michael Jackson'ın Thriller diye bir albümü var arkadaşlar. Mutlaka dinleyin. Çok iyi bir albümdür."

-_-

40 yılı aşkın bir kariyerden söz ediyorsak, geriye dönüp bakıldığında fazla dikkat çekmemiş nadide eserler bulmak mümkündür. Hit parçalar kadar bilinmeyen, ama yine de kalitelerinden ödün vermeyen bu eserlerin yeri çoğu dinleyici için ayrıdır.

2008 yılında çıkan 'Thriller 25th Anniversary Edition' tam da bu türden bir parçayı barındırıyordu. Daha önce hiç bir MJ albümünde yer almamış, insanı sarhoş edecek kadar yoğun romantizm barındıran bir şarkıydı bu. For All Time.

Hikayesi ise kısaca şöyle; Dangerous döneminde Jackson tarafından bestelenmiş, fakat albümün genel yapısına ters düşecek kadar 'slow' olması nedeniyle albümde yer bulamamış. Bundan 17 yıl sonra, Thriller'ın 25. yıl baskısı gündeme geldiğinde ise yeniden düzenlenip bonus track olarak albüme konmuş.

En azından benim için adını Michael Jackson'ın slow klasikleri arasına yazdıran For All Time, dinleyen çoğu kişinin beğenisini toplayabilecek nitelikte bir parça. Sözü fazla uzatmadan, buyur ediyoruz kendisini.